HARUN ANTAKYALI /Hakkında

1965, İskenderun

"Yaşarım , Yaparım , Tüketirim"



Hacettepe Üniversitesi güzel sanatlar fakültesi resim bölümünü bitirdi.

Özgür figür çalışmaları ile tanınan sanatçı, büyük yüzeylere yaptığı çalışmalarla da bilinmektedir.

“Yaşarım, yaparım, tüketirim” Antakyalı ile sloganlaşmış bir sözdür. Sanatçı büyük A harfini ters olarak kullanır. .

İlk sergisi Metropol İzlenimleri 1992, ardından Metropol Kirlenmeler, Benim Olymposum Yok, Olymposu Olmayanlar Buraya, Yaşarım, Yaparım, Tüketirim. Don(suz) Kişotlar, Metropolü Anlayan An(lar) sergilerinin yanı sıra; Karaca Sanat Galerisi, 2003′te ‘Korkuyorum’, 2012’de ‘Beton Tuvaller‘ Çağla Cabaoğlu Sanat Galerisi, 2014’te ‘Apartopar‘ Galeri Ark, ‘Kriminal’ 2015’te m1886,‘%100 Harun ANTAKYALI’ m1886, 2016′da ’INFORMAL’, ALAN İstanbul, 2018’de ‘%100 Harun ANTAKYALI‘ Summart Sanat Merkezi, 2018’de ‘İnovasyon’ Galeri Güven başlıkları altında sergiler gerçekleştirdi. ++ Tüm Sergileri

Kendisine 2001-2002 yılları arasında Sanat Kurumu yılın övgüye değer sanatçısı ödülü verilmiştir.

Antakyalı, aynı zamanda büyük yüzeylerin ressamı olarak tanınır.

Büyük boyutta yaptığı duvar resimleride kendi dilinde oluşturulmuş komposizyonlardır.

Sanatçı genel anlamda İstanbul’da yaşasa da, Ankara’da da eserlerini üretmeye devam etmektedir.

ESERLERİNDEN ÖRNEKLER

"Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi kirlidir! Süsten püsten uzaktır. Deyim yerindeyse kirletilmiş katmanlardan oluşur. Gençlik işlerinden başlayarak kaotik olana yakınlık duyar ve onun üstüne gider..."



Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi kirlidir! Süsten püsten uzaktır. Deyim yerindeyse kirletilmiş katmanlardan oluşur. Gençlik işlerinden başlayarak kaotik olana yakınlık duyar ve onun üstüne gider. Kapitalizmin güzelleştirmek çabasıyla soytarılaştırdığı kent ve metropol, giderek Antakyalı resminin temel konusu olur. Ama doğrudan metropolü göremezsiniz; orda yaşayanlar ve çeşitli imgelerdir görünen. Görünürler ama mutasyona uğramış gibidirler, kanlı canlı değildirler. Çürümenin resimsel ve imgesel sembolleri gibidirler, çoğunlukla da bir çırpıda çizilmiş hissini uyandırırlar.

Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi fotoğrafa çok uzaktır! İyi ki de uzaktır. Türk resminde gerçeklik tarafından esir alınmış pek çok figüratif sayılabilecek ressamın ve bu eğilimin temsilcilerinin tam tersine, zemin+leke+çizgi ile hesaplaşarak kendi dünyasını oluşturur. Bakmaktan çok okunmaya yakın bir resme çalışır. Yeniden okunmaya da çok açıktır. Günümüz dünyasının imge bombardımanı da karşılık bulur bu işlerde. Yazı ve söz de görülür kimi işlerinde. Hurufat sadece bir çizgi değildir, bir anlatım aracıdır. Söyledikçe derdinden kurtulacak bir şair kadar söz vardır işlerinde.

Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi konuşkandır! Dışavurumcu değildir bence. Dışa itilmişlerin ve dışlanmışların sesi gibidir. Resim araçlaşmış bir amaçtır sanki Antakyalı için. Durmadan bir şeyler anlatan, duyulmak isteyen ve duyulduğunu anlamak isteyen, birey olmak için bas bas bağıran kentli bir yalnızın günlüğünden parçalar gibidir tuvalleri. Kimi zaman renkle bağırır, kimi zaman da bir konuşma balonuyla. İç mekanlar göremeyiz resimlerinde. Boşluk ve sokaklarda devinir imgeler ve figürler. Yersiz yurtsuz ve çizgiseldirler çoğunlukla.

Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi sokaktan beslenir! Muhtemelen bakkala gönderilmiş, bir daha da eve dönmemiş bir çocuk gözüyle bakılır dünyaya. Orda ne sanat tarihi vardır, ne de amiyane tabiriyle piyasa. Sokaklar ve duvarlar çok kişi gibi Antakyalı’yı da büyüler. Duvarda renk, çizgi, doku ve söz iç içedir ya da yan yana. Yeni ve başka olan orda yer bulur kendine. Dışardakidir artık sanatçı. Duvarlardan müzelere uzananlar çok sayılmaz, bir elin parmakları kadar azlar. Ama günümüzde sanal ortamdan da beslenen pek çok eğilim ve alan olsa da duvar her zaman güncel bir zemindir ve konuşkandır. Anlatır. Renkli ve çok seslidir.

Kabul etmek gerekir; Antakyalı resminde duvar içerdedir! Baktığını, gördüğünü, göstermek istediğini her zamanda ve her zeminde içine, içeriye taşımıştır pek çok sanatçı; Antakyalı da bunun izi sürer. Belki de sanat tarihiyle tek yakınlaşması, uzlaşır gibi yapması bu noktada tuvalinde yer bulur. Artık dış içtir, içten dışarı çıkılır. Dışarıyı içeriye taşımak ister gibidir. Gibi değil; tam da öyledir. İç duvarınız aslında dış duvarınızdır ve içerdeyken sizi dışarı çağırır. Bu çağrı sadece size değildir. Korunmak ister ve kendi de dışındakileri içeri alır. Hapsetmez; içerde bir özgürlük alanı yaratır. Onun resmindeki her figür kendi kafesini arayan bir kuş kadar özgürdür.

Kabul etmek gerekir; Antakyalı resmi özgürlüğü sorgular! Renkler ve çizgiler alabildiğine rastlantı ve aceleyle devinir onun tuvallerinde. Bu kısa özgürlük anlarını sonsuzca yaşamak isteyen kirletilmiş melekler gibi sade ve yalnızdırlar. Çoklu çizgisel figürlerin yer aldığı tuvallerindeyse sıkıştırılmış kitleler görürüz ve tuvalin tamamını örterler. Bu sıkışmış ama özgürmüş gibi görünen yığınlar, gidecek başka yerleri yokmuşçasına bir arada durmaya mahkumdurlar ve talepkar bir sessizlikle özgürlük isterler. Yalnız resmedildiklerindeyse çaresizlikleri daha da açığa çıkar. Son derece hareketli zeminler üstünde, çocuksu ve kırılgandırlar...

/ TURGAY KANTÜRK